top of page

Kurucumuz Oktay Duran'ın Marka Konferansı'nda yaptığı konuşmasından kesitler...

KUYUDAN SU ÇEKMEK İÇİN TULUMBANIN AĞZINA BİR BARDAK SUYU BOŞALTACAKSIN.

Bu deneyimden hareketle SANAT ile MARKA’yı birbirlerine nasıl ilişkilendireceğimize bir bakalım.

Şöyle başlayalım; sanatı hiç gerekçe göstermeden ikiye ayıralım:

 

- GELENEKSEL SANATLAR

- ÇAĞDAŞ SANATLAR

 

Geleneksel sanatlar, ortak yurdumuz, dilimiz, ananelerimiz gibi bizleri ulus olarak bir arada tutan en kuvvetli yapı harçlarından biridir.

Geleneksel sanatlarımız sayesinde geçmişimizi unutmayız, günümüzü aydınlatırız, geleceğimizde ise bizleri birlik ve beraberlik içinde tutmasını bekleriz.

Ancak sıra toplumun öncü, ilerici ve yaratıcı gücünü ortaya çıkarmaya geldiğinde çağdaş sanat önemli bir görev üstlenir. Çağdaş sanatçı hiçbir şeyi olduğu gibi kabullenmez, sorgular, didikler, şaşırtır, yenilikler peşinde koşar ve koşturur.

Çağdaş sanat eserine her baktığımızda değişik bir yönünü keşfetme, ona yeni yorumlar getirme olasılığımız çok yüksektir.

Çağdaş sanat sınırları aşar ve coğrafyalar arası iletişim kurar. Sizi günümüz dünyasına bağlar ve global ortak bir dilin parçası kılar. 

Zaman içerisinde çağdaş sanat ile vakit geçirdikçe kendimizi de kreatif düşünme alışkanlıkları içine bulduğumuzu fark ederiz. Mesleğimiz ne olursa olsun uğraşılarımızı farklılıklarla süslemeyi önemsemeye başlarız.

Mühendis kökenli biri olmamama rağmen, bilimsel bilgi, olgu ve gerçekler benim için öncelik, ama sanattan tam da bu bilgileri sınamamam gerektiğini ve yeni bakış açıları geliştirmem gerektiğini öğreniyorum.

Bir esere baktığımızda “beğendim” diyorsak, ki büyük bir olasılıkla bu eser ya  geleneksel ya da klasiktir, bunun anlamı şudur: o görüntü zaten beynimizde bir yerlerde kayıtlıdır. Beyinimiz, hafızadaki görüntü ile  karşımızdaki  görseli karşılaştırmış ve bizi beğenmeye yönlendirmiştir.

Ama esere bakıp da  “anlamadım” diyorsak işte o eser bize,  beynimizde kayıtlı olmayan yeni bir şey sunmuştur. Sanatçısının ne anlatmak istediğinİ kafamıza takmadan sadece bize ne ifade ettiğini anlamaya çalışırsak ve bu görüşümüzü korkmadan, çekinmeden paylaşabilirsek, işte o an gelmiştir.

 

ÇAĞDAŞ SANAT YARATICI DÜŞÜNME YOLUMUZA TAŞLARINI DÖŞEMEYE BAŞLAMIŞTIR.

 

Peki, yaratıcı düşünce kabiliyeti bizim ne işimize yarayacak? Üretiyorsanız para kazanmanın başlıca iki yolu vardır: ya tüm rakiplerinizden daha hızlı üreteceksiniz, yani ucuza mal edip fiyat rekabetinde öne geçeceksiniz ya da kimsenin daha önce yapmadığını yaratacak, üretecek ve fiyatınızı ilk belirleyen siz olacaksınız.

İkinci yolu seçerseniz çağdaş sanatın sorgulayıcı, her şeyi olduğu gibi kabullenmeyen farklılığı sizin en etkili yol göstericiniz olacaktır.

BUNDAN SONRASI ÇORAP SÖKÜĞÜ GİBİ GELECEKTİR.

 

İŞTE BU AŞAMADA KUYUDAN SU ÇEKMEK İÇİN TULUMBANIN AĞZINA BİR BARDAK SUYU BOŞALTACAKSIN.

 

Sanata bir bardak su kadar yatırım yapar ve bir adım atarsanız sanat da size bunun karşılığını kuyusundan güldür güldür akıtacağı  sularla verecektir.

Bu arada hiç kimse bana “biz zaten sanata destek veriyoruz” demesin. Sanata destek vermek sanatçıdan ve sanat akademisyeninden başka kimsenin haddi değildir. Siz ancak sanata yatırım yaparsanız sanat size DESTEK verir.

 

SIRA YAVAŞ YAVAŞ MARKA’NIN SANATTAN ALACAĞI DESTEKLE KENDİ DEĞERİNİ YÜCELTMESİNE GELMEKTE.

 

İzlenen, değerlendirilen, satın alınmaya başlanan eserler toplumda önce sizi, sonra kurumunuzu ve nihayetinde ülkenizi  ayrı bir yerde konumlandıracak, bugünün ana konusu olan “MARKA” değerinizin fark edilmesine yol açacaktır.

Yüceltmeye başladığımız her MARKA değeri, Türkiye’nin  MARKA değerini yukarı taşıyacağı gibi Türkiye’nin bu destekle yukarı çıkmış MARKA değeri de geri dönüp bütün MARKALARI besleyecektir.

Bugün Türk Sanayi her yıl 200 milyar doların üzerinde bitmiş ürün ihraç etmektedir. Ancak ne acıdır ki ortalama kg ihracat fiyatımız 1 $’ın altındadır.

Ben ihraç ettiğimiz ürünlerin kalitesinden, ülkece verdiğimiz hizmetlerden mutluyum. Çünkü “gelişmiş” sıfatıyla andığımız bir çok ülke bizden daha iyi kalite ve servis sunamıyor. Ancak sattıkları her ürünün fiyatı bizimkilerden çok daha yüksek.

 

NASIL OLUYOR?

 

Çünkü Türkiye MARKA’sına destek verecek sembol isimlerimiz çok kısıtlı; Ayrıca biz de onların bir dünya markası olabilmeleri için yeterli desteği vermiyoruz. Bir İtalyan, ürününü satarken aslında Leonardo’sunun, Michelangelo’sunun, Guiseppe Verdi’sinin Marka değerinin sırtına yaslanıyor. Aynı şekilde Fransa Monet’sini, Victor Hugo’sunu, Almanya Beethoven’ini, Goethe’sini, Kafka’sını, İspanya Picasso’sunu, Miro’sunu, Cervantes’ini, İngiliz Shakespeare’ini kullanıyor.

Ancak, o isimleri MARKA haline getirenler de gene o ülkeler değil mi? Yani sanatçı yetiştir, onun ismini bir DÜNYA MARKA’sı haline getir, ondan sonra, malını satarken de, ayıbını örtmek için de o isimlerin MARKA değerlerinin arkasına sığın.

Uzak Doğu’dan bir ülke düşünün, her daim güler yüzlü ve çalışkan insanları 1970’lerde, gelişmiş ülkelerin teknoloji fuarlarını geziyorlar, ellerinde kameraları, her gördüklerini kayıt altına alıyorlardı. Ülkelerine döndüklerinde kameralarına kaydettikleri her ürünün benzerlerini üretiyor, hatta taklit etmekle kalmayıp daha iyilerini geliştiriyorlardı.

Bu ülke bir müddet sonra “Total Quality” kavramının öncüsü oldu. Ama nasıl olur? Kalitelerini en üst seviyeye çıkardıkları ürünlerine hakettikleri fiyatı koyamıyorlardı. Bunun sebebini pazarlama taktiklerinde bulamayınca başka arayışlara girdiler .

O zaman farkettiler ki batının referans alabileceği sembol isimlere sahip değildiler. Dolayısıyla o ülkenin ürünlerinin iyi ve doğru ürünler olabileceğini kimse algılayamıyordu.

Peki, bu algı nasıl kırılabilirdi? Cevap çok açıktı. Sanatta sembol isimler yetiştirerek birer dünya markası yaratmak, onların desteğiyle ülke marka değerini yükseltmek ve devamında da yüksek bir marka değeri olan ülkenin bütün ürün markalarının değerine değer katmak.

Bunu farkettikleri gün öncelikle yüzlerce müze açarak, binlerce Avrupalı, Amerikalı sanatçıların işlerini satın alarak, dünyadaki sanat müzelerine maddi katkılar sağlayarak global sanatta markalar yaratmaya başladılar.

Yetenekli mimarlarını, müzik ustalarını, sanatçılarını dünyada kendi ülkelerini MARKA YÜZÜ olsunlar diye sınırsız desteklediler.

İşte o zaman elektronik aletlerine 10 dolar, arabalarına 100 dolar gibi zamlar yaptıklarında dünya piyasaları bunu olduğu gibi kabullendi. Çünkü o ülkenin artık bir Yayoi Kusama’sı ve daha nice sanatçıları vardı. Yayoi Kusama yetiştirmiş bir milletin ürünleri doğru ve fiyatı da uygun olarak kabullenilirdi.

 Daha düne kadar fiyat/kalite oranı ile kabul edilebilir ürünler piyasaya süren bir başka asya ülkesi şimdi ürünlerinin kalitesini biraz biraz düzeltirken ucuzcu algıdan kurtulmak için de 50 yıl önceki Japon modelini örnek almaya başladılar. Yüzlerce çağdaş/modern sanat müzeleri açtılar, açıyorlar. Sanatçılarını sınırsız destekliyorlar.

Bu ülkenin ürünlerini de daha kabul edilebilir fiyatlarda içinize sindirmeye başladığınızın farkında mısınız?

Bu algının yaratılmasında sizce Ai Weiwei Marka’sının hiç mi katkısı yok?

Biz Türkiye olarak ne yapmalıyız? Marka olabilecek değerlerimizi dünyaya tanıtmak üzere çok çalışmalıyız. Bu markalar Türkiye Markası’nın değerini yukarılara taşıyacaktır.

Değerli bir Türkiye Markası’nın alt markaları olan bizlerin işte o zaman kendimizi dünyaya anlatmak için çok çaba sarfetmemize gerek kalmayacaktır. Zaten Türkiye Markası bizi her yere taşıyor olacaktır.

Bizim de Burhan Doğançay’larımıza, Leyla Gençer’lerimize, Fazıl Say’larımıza ve bugünün genç sanatçılarına yapacağımız yatırımlar ne kadar çok olursa olsun, tulumbanın ağzına boşaltacağımız bir bardak sudan daha fazlası olmayacaktır.

Sanata bakış ve diyalog gelip geçici bir heves ve faydalanma olamaz. Aksine DNA’nıza, kurum kültürünüze işlenmesi lazım ki devamı gelsin, sürdürülebilir olsun. Günümüz dünyasında multidisipliner bir yaklaşım içerisinde iş yapma biçiminiz olmalı. Batı Avrupa özellikle de Kuzey Amerika’nın büyük şirketleri inovatif yenilikçi fikirleri farklı disiplinleri bir araya getiren kurumsal yapılanmalar ile sağlıyorlar. Yenilikçi yaratıcı düşünmenin temelinde sanat ve tasarım var. Sanat ve tasarım alanlarında da uzmanlaşma günümüzün en önemli ayrıcalığı.

bottom of page